Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

13 Ocak 2019 Pazar

Yola Revan Olmak

      





         Başlığı kırmızı kalemle yazılmış yazılar getirdi beni buraya. 


       Toplanın yola devam ediyoruz , çünkü biz hep yoldayız bizim uzak ve yakın kavramımız yok plan ve programımız yok , var olan birşey de yok ama yok ettiğimiz bir çok sessizlik var. 
        Yine bir ufuk yine bulanık yeni bir ufuk , kum saati gibi ortadan ikiye bölünmüş, zamanın içinde mi dışında mı belli olmayan  bir ufuk , çevirdiğin de gecesi gündüz olan yıldızını yitirmek istemeyen ama güneşi de görmek isteyen ufuk. Sonranın bilinmezliğinde kaybolan ufuk. Heybesizdir ufuk yük taşımaz gönlünde , siperi yoktur rüzgar siğnesine vura vura  son bulur , terkisinde herkese yer vardır ama dayanamaz kimseler yoluna, çabuk ayrılır terkisinden her ayrılan bir kum tanesi çalarak gider ufuktan.  
        Ala şafakta yola çıkmanın heyecanı var içimizde, sessiz bir film gibi yolumuz görüntü var sesi bize ait , biraz önce gördüklerimiz kayboluyor yükselen bir buhar gibi , gelmek ya da gitmek hiç bilmediğimiz bir şey ,seninle bir yere gitmedik bir yerden de gelmiyoruz , aslında bir yerimiz de yok bizim , ama aradığımız bir şey var o da var olmak. 

         Gittiğim yolu bilmediğim gibi geri dönmeyi de hiç düşünmedim çünkü biliyorum geri dönüş daha zor olacak , yola başladığım yerde açsam gözümü yine de aynı yolu kullanarak ilerlemem çünkü aynı manzara ikinci defa etkilemez beni işte bu yüzden geride kalan heyecanların verdiği güçle ileriye doğru yol alırım. Arkama bakmam demiyorum her zaman hatıralarım arasında saklar yaşamam gereken anları yaşadığım için saygıyla yola devam ederim.

             Kendimle çatışıyorum , beynimle dalaşıyorum bu böyle devam ettikçe imanımın güçlendiğini hissettiğim için asla bu yoldan ayrılmayı düşünmüyorum. Hani bir şarkı da diyor ya "yolum seninle" bende seninleyim imanımla yoldayjım. Zaman koruyor beni yolun başından ve sonundan ne başa dönüp heyecanımı yitiriyorum ne de sonunu görüp saklanacak yer arıyorum. Sadece sana doğru geliyorum hiç durmadan bıkmadan usanmadan geliyorum eğer durursam yolumu kaybedeceğimi biliyorum bu yol boyunca gördüğüm manzaralar birbirine karistikça sana yaklaştığımı hissediyorum o vakit hiç bir manzara beni senin kadar etkilemiyor çünkü sen asla ulaşamayacağım bir yerdesin sen her saniye kendini hissettiren yolda olmamın sebebi imanı verensin ve bu imanı terkisine alıp yola cikaran benim beni sevdiğini biliyorum çünkü bu yol sevilenlerin yolu , terkisine imanını alanların yolu. 




5 Temmuz 2018 Perşembe

YÜCE DAĞI KÜSTÜRMEK

       




            Uzayan yollar var önümde, dağlardan denizlere inen yollar. Sonunda küstürmeyi başardım seni ,efkarı duman olmuş yüce dağım,   gidiyorum işte atımın terkisinden anlarsın geri dönmeyeceğimi , dönemeyeceğimi. Küstürdüm işte seni,  ay'ı saklarsın benden artık , heybetin yıldızlara da yeter de sen benim gibi vicdansız olamıyorsun. Yolların bugün çok zor , engebeli , tehlikeli , biliyorum istemiyorsun gitmemi. Ben senin yolunda tökezlemezdim hiç , bırak bari giderken rahat gideyim , hayallerimle çıktığım yokuşlarını , her birine ad verdiğim kayalarının altında ezilerek iniyorum, büyüttüğüm ağaçların şimdi yüreğime çarpıyor , daha fazla uzatma gecelerini karanlıkta kar boğazlarına düşüyorum yüreğimi üşütüyor , hakettim biliyorum ama ben zaten hiç bir zaman yatağında akan su olmadım , bir gün çatlamış topraktan sızıp kuruyacağım belliydi.  Evet kuruyorum yüce dağım senin suyun kurudu , soluyorum yüce dağım en sevdiğin çamları çam keseler ağlarıyla sardı , bitiyorum yüce dağım yolun sonuna yaklaştıkça en sert kayaların toprak oluyor. Bulutlarını içime çektiğim dağım , sularından  kana kana içtiğim dağım , güneşini ayını yıldızını sevdiğim yüce dağım , rüzgarında atımı sürdüğüm dağım , gidiyorum. Dikenlerini dök yoluma , sularında boğ beni , ağaçların yıkılsın başıma , atımın ayağı tökezlesin çukurunda , en sevdiğim kaya yuvarlansın üzerime, ben yolunda öleyim ama küsme bana. Ne yaparsan yap gidiyorum işte , ceylan'ın pınara inişi senin olsun , rüzgarında dans eden kuşlar senin olsun ,  ama annesini kaybetmiş kuzuya dikkat et sana beni hatırlatsın , her sabah gelirken yolda beni bekleyen ben geçtikten sonra havalanan adını bilmediğim kuşa selam söyle beklemesin beni. Şimdi kim türkü söyleyecek sana , kim ateş yakıp oturacak , cırcır böceklerine kim kızacak , çobanlarına kim yoldaşlık edecek , en tepeye çıkıp da o bulutlarını kim içine çekecek , şimdi sakladığın aya kim bakıp bakıp seni görecek , rüzgârına kim at sürecek , gece uğultusundan hoşlanmazlar bile.  Güle güle yüce dağım gidiyorum ben , atımın terkisinden anlarsın sen. 

26 Haziran 2018 Salı

mehmed yaşar’ın motorculuğu ve şeyhliği veya “menâkıb-ı edem”e ilave




(dör döküntü defteri – 13)
mehmet raşit küçükkürtül 
size mehmed yaşar’dan söz ediyor olduğum için bahtiyarım. çünkü kendisine hürmetim ve muhabbetim ziyadedir. fart-ı muhabbetten hâsıl olan aleyhçiliğimi ehli anlayacaktır diye umuyor ve “edem” mehmed yaşar aleyhinde bir miktar söz vadisinde dolanmak, aslına bakılacak olursa “edem” tarafından “dolandırılmak” arzusundayım. dolandırılmanın tedaileri pek çoktur, o tarafa meyletsek şarapsız sarhoş oluruz. ayık kalalım inşallah.  
efendim, evvela “yoldaki motorlar” isimli blog sayfasının açılmasından ötürü memnuniyetimi izhar etmeyi dilerim. ahmet cihat yıldız’a teşekkür ederiz, gayreti kutlu olsun. ahmet cihat, bu hamlesiyle hasan ejderha’yı da boşa düşürmüştür; yolda olacak olan bir şey varsa motordur efendim! kalem dediğin masada olur, cepte olur, kalemlikte olur! değil mi ya? az zamanda pek çok motorcunun, pek çok seyyah ve fellahın, efendime söyleyeyim, pek çok sırtı çantalı ve de bıyığı burmalı kimsenin “yoldaki motorlar”a teveccüh edeceğini hasan ejderha ağabeyimizin “yoldaki kalemler”ini sollayacağını, motor sesine boğacak ve şose yol tozuna beleyecektir. 
ey azizân, “menâkıb-ı edem” isimli telif çalışması yoldadır, bir ömür toplanan ganimettir bu çalışma. “edem”in menkıbelerini ihtiva etmektedir. yani bu kitabı okuyan kimse mehmed yaşar’ın sözlerini, nüktelerini, şemailini, ef’ailini, letafetini, nezahetini, nezaketini, nevmiyyesini, keşf ü kerametlerini, telebüssâtını ve tecmilâtını ve de telebbükâtını bilecek, hani neredeyse aynelyakîn bilecektir. dua buyurunuz da bu çalışma bihakkın kâğıda dökülsün, inşallahuteala!
efendim, “edem” mehmed yaşar’ın şeyhliğini bilirdik. bu fakir, muhtelif zamanlarda farklı kimselerin edeme, “aziz şeyhim” diye hitap ettiğini işitmiştim. meydanda bir şeyhlik var ise bunun alameti, silsilesi olmak lâzım gelmez mi? edem kendisinin melametini ima eden birtakım sözler sarf etmişti. alperenlik mazisinden ötürü, kendisinin, el’an devam eden ancak mahdut bir halka ile irşadı sürdüren vefaî-bayramî yolunun şeyhlerinden olduğunu sanmaktayım. denebilir ki: bu yolun terbiyesini nereden tahsil etmiştir? itiraz edilebilir: sakalı bile olmayan zatın şeyhliği nasıl oluyor, bakalım bu sakalsızın şahitliği kabul olacak mı? efendim, nereden tahsil ettiği hususundaki tahminim, her yolun kendisinde cem olacağı öteden beri rivayet edilen nakşî bir koldan olduğudur. sakalı olmayışına gelince, ya hu birader, adana’mızın ceyhan kazasından bir şeyh çıkmış; siz sevinip hürmet edeceğiniz yerde “sakalı şöyle mi, bıyığı böyle mi?” diyorsunuz. azıcık insaf edin, ceyhan’dan çıkan şeyh de ancak bu kadar olur!      
edemin şeyhliğini bilmesine bilirdik amma bir de motorculuğu çıktı. elbette umur sahibi kimseler, fuzela ve urefa bu işe şöyle bir kaş çattı. edemin şahsiyeti ve cemiyet içindeki temsiliyeti nazar-ı dikkate alınmak suretiyle tarizler de bulunuldu. ahmet ağabey, evvela inanmak istemedi, kendisine bir zarf atıldığını düşündü. mübarek hocam, “motor alırsa, o motoru götürüp yakın, ceyhan’a atın; kaybedin…” diye bir miktar öfkelendiler. amma ki mehmed yaşar, gene de gitti motoru aldı. şindilerde motorun fren yağı, zincirinin kayışı, direksiyonun titretme miktarı gibi hususlarla iştigal etmektedir. edemin fikri istikbalini motorun arkasına bağlayıp millete “hey hey” çektireceğine ihtimal vermiyorum; bu olsa olsa bir melamet etme, halkı başından savma kastıyla yapılmıştır. doların hoplayıp zıplamasının ve araba yakıt fiyatlarının horon tepmesenin meseleyle hiçbir alakası yoktur; edem hakkında bu tür laflar edenler üst aklın oyunlarını fark edememiş, büyük fotoğrafı görememiş şaşılardır. vesselam. 

6 Mayıs 2018 Pazar

Türkülerin Rehberliğinde


Türkülerin Rehberliğinde
          Seher vakti çıkmalı yola; güneş seherin örtüsünü kaldırırken, ay hilal olmak için bir kez daha batarken, yıldızlar tam da ışımaktan yorulmuşken, türkülerin rehberliğinde çıkmalı... Diyar diyar gezer gibi civarı gezmeyi bilmeli, yüce dağ başını gönlüne bağlarken ona anlatacak ovaları, yolları bilmelisin öce. Dosta gidiyor gibi heyecana kapılırsın. Heyecan yavaş yavaş ümide bırakır yerini. Sende bir iz kalır. İşte o izin adıdır dost. Eskimiş yollarda vakit harcamadan yeni yollara sürerek, bir mum daha yakar gibi ışığın hüzmesini yola yararak, dağlardan geç rüzgargülü anlatacak, denizlerden geç yelkenli anlatacak ve en güzeli de senin haberin olmadan susacak bütün cırcır böcekleri. Sen boş ver şafak vakti uyanmayan Suna'yı, düşün gurbette kalan Tuna'yı, düşün büyük tufanı, düşün yolun sonundaki bilinmez olayı. Düşünmek istemezsen bak Fazlı nasıl çalıyor sazını. Eğer yolcuysan düşünmezsin. Dosta gidiyorsan kalmamıştır zaten düşünme melekesi. Sen hayal etmekten öteye geçemezsin. Hayal et ve yola çık. Fakat hayal edip yola çıkmak kolay değildir. Önce Fazlı'nın teknesinden geçmelisin. Fazlı, telinin sesiyle yıkamalı kırk defa beynini, mızrap vuruşlarıyla itmeli seni yola.

          Fazlı'nın teknesi büyüktür. Herkesi, her şeyi alır içine. İki fazlıdır mızrabı, ilk vuruşuyla hayale daldın demektir. Türküdâr söylemeye başlar ‘’Misafir olduğum hanede köyde / Yüzler başka başka öz başka başka / Her vardığım ilde ayrı bir gayda / Teller başka başka saz başka başka..’’ böylece ilk fazda hayale dalmaya başlarsın, gideceğin göreceğin yerlerin merakıyla dolar gönlün. Türküler yol olmuştur artık sana. Mızrap vuruşları şerit gibi geçer gözünün önünden. Teknesinin sesi, efsunlu rüzgar olur. Direnmek ne mümkün, daha birinci fazda teslim olursun türküdara. Yollar umudun olur, uzaklar yakın. Uzaklara duyduğumuz muhabbetin yolu Fazlı'nın teknesinden geçer. Türküdâr türkü söyler rehber olur bize. Uzaklarda neler var, kimler var merak ederiz. 'Varamasak da yolunda ölürüz.' diyecek olursun. Çünkü uzakta olan aslında dost imiş. 'Ufuk'lara dalarsın, daldığını hisseder türküdâr ve dozunu arttırarak verir ikinci fazı ‘’Gel ey gönül mülk edinme bu dehri / Eli göçmüş ıssız hana dönersin / Bal deyû sunarlar akıbet zehri / Tâcı tahtı bîmekana dönersin..‘’ Artık çaresiz kalmış olarak dinlersin, düşünemezsin. Çünkü teknesi seni düşündürmez, efsunludur. Sadece hayal edersin, özlem duyarsın dosta. Artık yola çıkmak için hazırsın, türkülerdir rehberin...


10 Nisan 2018 Salı

Özgürlüğün Anahtarı



Neden mi motosiklet?  Türküde diyor ya


"Karşıda görünen hey dost ne güzel yayla" diye.


İşte o yaylanın hasreti düştü içime (içimize).


Bir dost, motosikletin kontağını eline aldığında gösterdi: “İşte bu ‘özgürlüğün anahtarı’ efendi” dedi. Ne demek ‘özgürlüğün anahtarı’? Özgürlük, sadece yaylaya varmak mı? Gösterişli deri ceketleri giyip kafana dünyadan soyutlanırcasına kask takıp, kaskın camına yapışan sinekleri seyretmek mi? Yoksa daha çok gürültü versin diye egzoza iki delik daha açmak mı özgürlük? Özgürlük, bunlardan ibaret değil elbette. Bu dost, yıllarca iki tekere binerek özgürlüğün nasıl bir şey olduğunu anladı ki bu sözleri sarf ediyor. Ancak ben onun adına özgürlüğü tarif edemem. Keşfetmek, bilmek ve kemâle ermek için, halimizi yollara, dağlara,  taşlara anlatmak için biniyoruz iki tekere. 

Dört teker ile karşılaştırma yapmak istemem ama iki tekere binmemiş olanlar için söylemek istiyorum.  Siz hiç yol alırken anlık hava değişimi nedir, taze ekin kokusu nedir, rüzgârı hissetmek nedir, kendin için türkü söylemek nedir, en güzeli de yolda hayal kurmak nedir bilemezsiniz. Hatta biraz abartayım ölüm korkusuyla sürerek motoru "Fani dünyadan geçeriz baki mülküne göçeriz/Armağan gerektir dosta yüklü yükün dutsun demiş" sözlerini düşünerek vicdanınızla yüzleşmek nedir hiç bilemezsiniz. Her sabah, her akşam vicdanıyla yüzleşen kötü birisi olabilir mi hiç? Ya da zararı olabilir mi böyle birinin dalından düşen yaprağa bile?  Okuyanlar “Sen de ne abarttın ama. Altı üstü gürültüden başka bir şey vermeyen motosiklet değil mi bu?” diyebilirler. Evet altı üstü gürültü çıkaran motosiklet ama sürücüsünü bu şekilde mutlu eden, özgür hissettiren, dağların arkasındaki yaylaları merak ettiren, uzakta tüten bacaların sobasına varmak üzere yola çıkan bir vasıta bu. 

Türküyle yola çıkalım yine "Dağlar kışımış, yolcum üşümüş" dört teker içinde yol alırken söylemesi ne hoş ama sadece söylemekle kalıyor tabi, bunu yaşayan bir demir atlı var. Durmak için sadece kırmızı ışıklarımız yok bizim, her geçtiğimiz yolda dinlenmek için "Çamlığın başında tüter bir tütün" diye söyleyerek tütün hasreti gidereceğimiz duraklarımız vardır. Lafı daha fazla uzatmadan bitireyim. Bu gürültülü vasıtaya binmek için bir damarınızın deli olması lazım yoksa çekilecek dert değil. 
Ben de şimdi anladım ‘özgürlüğün anahtarı’ diyen dostu.